Haber

Sencer Ayata: CHP’nin modern devlet vizyonu hâlâ duruyor

Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1923 yılında kurulan CHP, 14 Mayıs seçimlerinin ardından başlayan tartışma ve değişim talepleriyle 100. yılını kutluyor.

CHP’nin 100’üncü yılı dolayısıyla 8-10 Eylül tarihleri ​​arasında “Geçmişin Mirasıyla Yeni Yüzyıla” sloganıyla partinin dünü, bugünü ve geleceğini konu alan çeşitli panel ve etkinlikler düzenlenecek.

Kurultay öncesinde partinin sağ partilerle ittifakının tartışıldığı ve değişim taleplerinin arttığı bir dönemde, CHP’nin 100 yıl içindeki önemli dönüm noktaları ve kimlik arayışı, Türkiye’nin önde gelen sosyologlarından Prof. 2010-2018 yılları arasında CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yaptı ve Milletvekili olarak görev yaptı. Dr. Sencer Ayata ile konuştuk.

Ayata, CHP’nin kuruluş vizyonunun zaman içinde eleştirilip değişmesine rağmen “modern, laik, milli devlet projesi”nin yok olmak bir yana varlığını sürdürdüğünü ve toplumda giderek güçlendiğini belirtiyor. Ayata’ya göre CHP kendisini sürekli yenilemeseydi yüz yıl ayakta kalması ve iktidara alternatif olması mümkün olamazdı.

Türkiye’nin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel dokusunun Avrupa’dan farklı olduğuna işaret eden Ayata, “Avrupa’dan ya da dünyanın herhangi bir yerinden alınıp hemen uygulamaya konulabilecek ve hayata geçirilebilecek bir sosyal demokrasi modeli, programı, deneyimi yok. CHP hızla iktidara gelecektir.” ” diyor.


CHP eski Genel Başkan Yardımcısı sosyolog Sencer AyataFotoğraf: privat

Sencer Ayata’ya sorduğumuz sorular ve yanıtları şöyle:

DW: CHP’nin “kurucu partisi” Vizyonu çok yüklü. Bu vizyonu açabilir misiniz?

Ayata: CHP yeni bir toplumsal vizyonla yeni bir ülke, yeni bir devlet, yeni bir rejim kurmuş bir partidir. Ortaya konan vizyon ve kurumsal yapı, din-siyaset ilişkisi, kültürel kimliklerin kamusal yaşamdaki yeri gibi pek çok konuda eleştirildi ve değiştirildi. Ancak temel prestijiyle bakıldığında bu vizyon ve yapının temelini oluşturan çağdaş, laik, milli devlet projesi, yok olmak bir yana varlığını sürdürmekte, yerleşmekte ve toplumda güçlenmektedir.

Gözden kaçırılmaması gereken ana fikir ve yön şudur: Tarım imparatorluğundan, sanayi toplumunun da ötesinde, cumhuriyetçi özün prestijiyle çağdaş sanayi toplumuna geçiş projesi. Bugün bu büyük geçiş dönemi ve yarattığı çatışmalar bitmiş değil. CHP, zaman zaman ortaya çıkan tüm eksiklik ve yetersizliklerine rağmen bu fikrin, zihniyetin ve idealin ana taşıyıcısı olmayı sürdürmektedir. Bir zamanlar ‘küçük şehir elit azınlığı’ olarak adlandırılan kesim, zamanla küçülmek bir yana, toplumsal tabanda yani genç kuşakta büyüyor ve güçleniyor.

CHP uzun yıllardır tek başına iktidara gelemeyen ve bu nedenle eleştirilen bir partidir. Bunu nasıl görüyorsun? ?

Ayata: CHP uzun süredir muhalefette olan bir parti ama bu onun Türkiye siyasi hayatında etkisiz kaldığı anlamına gelmiyor. Tam tersi.

Çok partili dönem ve öncesine ilişkin hem siyasi hem de toplumsal platformlarda CHP’ye yönelik önemli eleştiriler vardı. CHP bu eleştirileri büyük ölçüde dikkate alarak hem kendi içinde hem de toplumla bağlarında önemli yeniliklere imza attı. Eğer sürekli kendini yenilemeseydi, yüz yıl ayakta kalması ve yüzyılın sonunda iktidara alternatif olması mümkün olamazdı.

Partinin 100 yılda birçok kilometre taşı var. Onlardan biri 1980’de Darbeden sonra partinin kapatılması ve bir 992 yılında tekrar açılmıştır. Darbe dönemine ve sonrasına nasıl bakmalıyız?

CHP, darbeyle kapatıldıktan 12 yıl sonra, ilk kuruluş tarihine denk gelen 9 Eylül 1992’de yeniden açıldı. Cumhuriyetçi ve sosyal demokrat seçmen tabanı, yirmi yıllık bölünme ve parçalanma sürecinin sonunda CHP’de birleşti.

Küreselleşmenin, neo-liberalizmin ve muhafazakarlığın yükselişe geçtiği 12 Eylül sonrası dönemde CHP, önce askeri vesayet rejimine, ardından da otokratik AKP iktidarına karşı Cumhuriyetin ve demokrasinin kazanımlarını savundu. CHP’nin farklı görüşleri savunan partilerle ittifak kurabilmesi, bu uzun ve zorlu mücadeleler sonucunda parti değerlerinin ve kimliğinin pekişmesi sayesinde mümkün oldu.

2010 sonrası girişimler ve ittifaklar hâlâ eleştiriliyor.

2011 seçimleri ve sonrasında CHP, 1970’lerde olduğu gibi yeniden sosyo-ekonomik sorunları ön plana çıkarmaya başladı. Yeni fikirler üreterek vaatleri ve projeleriyle öne çıkan bir parti haline geldi. Ekonomik sistemin mağdurlarının yanı sıra sosyal ve kültürel olarak dışlanmış kesimlere de ulaşılmaya çalışıldı.

CHP son dönemde muhalefetin lokomotifi rolünü üstlenerek özgürlük ve demokrasi mücadelesine öncülük etmeye çalıştı. CHP’nin sosyo-ekonomik konulara odaklanmanın yanı sıra kültürel kimliklere saygı gösterme ve demokrasi ittifakı oluşturma çabaları da 2019 yerel seçimlerinde olumlu sonuçlar vermiş ancak 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

CHP, anayasal cumhuriyet, çok partili siyaset, hukukun üstünlüğü, sosyal devlet ve sosyal demokrasi kavram ve ilkelerini Türkiye’ye getiren partidir. CHP iktidarda olmasa da birçok açıdan diğer partileri destekleyen bir siyasi partidir. Bir bakıma Türkiye’nin siyaset okulu gibidir.

CHP’ Kimlik arayışının devam ettiğini görüyoruz. CHP sosyal demokrat olmadığı için de eleştiriliyor. Bu eleştiriler hakkında ne düşünüyorsunuz?

CHP’nin siyasi çizgisini Merkezin Solu olarak belirlediği yıllardan bu yana gerek telaffuz gerekse uygulama açısından kuşkusuz önemli kırılmalar, tutarsızlıklar ve sapmalar yaşandı. Ancak CHP yarım asırdan fazla bir süredir sosyal demokrat/demokrat sol parti olma iddiasını kesintisiz olarak sürdürdü.

Dünyadaki benzer örnekler veya evrensel denilen bazı kriterler göz önüne alındığında, CHP’nin gerçekten sosyal demokrat bir parti olup olmadığı hem genel olarak hem de parti kamuoyunda zaman zaman tartışma konusu olmaktadır. Ama solu sağdan ayıran iki temel özellik hiçbir zaman ortadan kalkmadı. Birincisi, eşitsizlik devam ediyor ve sol ve sağın eşitsizliğe farklı yaklaşımları var. Sol eşitsizliklere karşıdır ve eşitsizliğin azaltılmasından yanadır. İkincisi, çağdaş toplumlarda eşitsizliğe karşı mücadelenin en değerli aracı devlettir. Sağdan farklı olarak sol, piyasa ve toplum tarafından yaratılan dengesizliklerin ve aksaklıkların düzeltilmesinde devletin rolünü temel bir unsur olarak görüyor.

Avrupa’dan ya da dünyanın herhangi bir yerinden alıp hemen uygulamaya geçirip CHP’yi hızla iktidara getirebilecek bir sosyal demokrasi modeli, programı ve deneyimi yok. Çünkü Türkiye’nin siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel dokusu ve koşulları, solun değerli bir siyasi tarihe ve güce sahip olduğu Avrupa ve Latin Amerika’dan oldukça farklıdır.

Gelişmiş Avrupa ülkeleri bilgi toplumunun ve hatta bilgi toplumunun ileri aşamalarına geçerken, Türkiye kırsal toplum özelliklerini koruyan ve henüz tam anlamıyla sanayi toplumu olmayı başaramamış bir ülkedir. İki önemli fark daha var. Birincisi, Türkiye’nin en temel sorunu hiç şüphesiz rejimin otoriterliğidir. CHP için demokrasi meselesinin ve çabasının önceliği. İkincisi, Türkiye’deki siyasi iktidar Cumhuriyetin bilim, laiklik, rasyonel düşünce, kadın-erkek eşitliği gibi temel kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışıyor. CHP de buna karşı çıkıyor.

Peki ya CHP? Türkiye’nin geleceğine ilişkin tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Son 30-40 yılda eşitsizlik küresel, ulusal, bölgesel ve yerel düzeyde muazzam bir şekilde arttı. Eşitsizlik yalnızca ekonomik bir sorun değildir. Bu nedenle CHP, hem sınıfsal hem de kültürel nedenlerle dezavantajlı konuma itilen tüm mağdurları ele alma ve sorunlarına çözüm üretme sorunuyla karşı karşıyadır. Bu bağlamda özellikle çalışan yoksullara yönelik politikalara ağırlık verilmelidir. Öte yandan kültürel kimlik sorunları da var. Burada gereken, mağduriyetlerin giderilmesi ve kültürel tanınma politikalarıyla eşit vatandaşlığın sağlanmasıdır. Bu kadar iddialı hedeflerin gerçekleşmesi ancak devletin ekonomiye müdahalesiyle mümkün olabilir.

haber-maden.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort